-“Günün birinde insan, virgülü kaybetmiş. Öyle olunca zor ve uzun cümlelerden korkar uzun cümleler kuramaz oldu.Basit anlamsız
ifadeler kullanmaya başlamış. Cümleleri basitleşince fikirleri, düşünceleri de basitleşti. Virgülün yokluğu yetmemiş gibi ünlem
işaretini de kaybetti. Alçak bir sesle-tek düze zevksiz konuşmalar yapmaya başladı. Artık ne bir şeye kızıyor, hiçbir yanlışa yalana da
tepki vermez oldu. Üstelik neşeli şeylere de sevinmez oldu. Hiçbir şey onda heyecan uyandırmıyordu. Bir süre sonra da soru işaretlerini
kaybetti ve artık soru soramaz oldu. Hiçbir şey onu ilgilendirmiyordu. Ne evren, ne dünya, ne de kendi yaşadığı hayatını sürdürdüğü ev
ve belde umurunda değildi artık. Bir kaç yıl sonra, iki nokta üst üste işaretini kaybetti ve olayların nedenlerini başkalarına
anlatmaz, günlük gelişmeler ve dünya görüşleriyle ilgili hiçbir söz etmez, sohbetlerde fikirlerini açıklamaz oldu. Hayatının sonlarına doğru elinde sadece tırnak işareti kaldı. Kendine özgü hiç düşüncesi yoktu. Yalnız başkalarının düşüncelerini aktarıyordu. Düşünmeyi unuttu ve hayatının sonuna kadar böyle yaşamış.
FELSEFİ MİSTİZM, DİNİ MİSTİZM FARKI
Felsefe ve dinlerde “İllüminasyon” olarak ifade edilir mistik yaşam. İki türlü mistizm vardır: 1- Felsefi Mistizm. 2- Dinsel
Mistizm. Kur’an’ı ve sünnete dayalı uygulamaları felsefi mistizm sahasına çekmek hem mantıklı değil hem de inandırıcı olmaz. Tasavvufu felsefi mistizme çekme çabaları tasavvufun Kitapla ve sünnetle irtibatlarını kesmek ve saptırmak amaçlıdır. Anti samimi çabalardır. Bu cümleden olarak Nicholsen’in “Tasavvuf, İslamın dinsel felsefesidir”sözü kabul edilemez. Zaechner ve benzerleri de “İslam tasavvufunun Hint mistisizminin uzantısı” teranesini tekrarlayıp dururlar ama yanlıştır. Çünkü o akıl ve felsefe üstü İslam vahyinin mistik bir yorumu ve yaşanmasıdır. “Tasavvuf bir aksiyon mistisizmidir.”Yani mürid, üretimden ve hayattan kopuk bir tüketici, miskin ve onun bunun sırtından geçinen asalak değildir.
SAVAŞLA İLGİLİ RETÖRİKLER
Ünlü Bacon ”En güçlü silahlanma korkuyu yenmektir” kanaatindeyken, “Ne iyi savaş vardır, ne de kötü barış” diye düşünüyor B. Franklin. H. Bergson ”Ticaretin meyve vermesi, ancak barış ortamında mümkündür” derken mutluluğa iletecek istikamete yönlendiriyor.
Düşünen adama büyük adam denir. Düşünenlerin savaş ve barışla ilgili düşünceleriyle devam ediyoruz. “Toprak kazanmak için yapılan savaşlarda harcanan para o toprağı satın almak için ödeyeceğimiz paradan daha fazla değil” diyen yalan mı söylüyor sayın okuyucu.
Milletin hayatı-beka-tehlikeyle karşı karşıya kalmadıkça her türlü harp cinayettir demiş M.Kemal.
Filozof Konfüçyüs ise etik savaş tahayyül ediyor ”Eğitim görmemiş askeri savaşa göndermek büyük hatadır” diyerek, vicdanı ve
hukuku by pass ederek katliama cevaz veren Hrıstıyan Batı –Haçlı acımasızlığına karşın islama paralel vicdani düşünceyi öne çıkarıyor.
Hz. Ali efendimizde “İnsanlarla yani halkıyla barış ve uzlaşma içinde yaşayan, kendi kusurlarını örtmüş olur, hatasız, kusursuz bir
yaşam sürmüş olur” derken peygamber efendimizin “Halkla iyi geçinmek aklın yarısıdır” hadisi şerifinin paraleli olarak düşünüyor ve
Hz. Ali’nin sulhçuluğunun kılıç kullanmasını geçtiğini müşahede ediyoruz. Barışın idamesi için her zaman akıllılık ve sabırlı çaba gereklidir diyor Wilson Churchil ki savaşla ilgil söylenen bütün sözler içerisinde en mantıklılardan birisi. Ordunun gücünün dörtte üçü moral dörtte biri ise para ve silahlı eğitimle sağlanır diyerek tecrübesini konuşturuyor N. Bonapart: “Savaşta silah yerine öğretmen kullansaydık, zafer mutlaka bizim olurdu” sözüyle Bismark; “Eğitimli, nitelikli bireyin savaşta barışta her zaman önemli” olduğuna vurgu yaptı. Byron; “kan dökmek değil, insanların gözyaşlarını kurutabilmek marifettir” diyor. Kötülüğü herkes yapabilir. “İyilik ise her kişinin değil er kişinin karıdır” derdi merhum babam. Byron babam gibi konuşmuş. Yine general N. Bonapart’ın ”Barış/ barış demekle barış gelmez”sözü; “Bal/ bal demekle ağız tatlanıp, bal yemiş olmaz” halk sözünün benzerini söylüyor sn. general toprağı bol mezarı süslü olsun