Herkesin kendi içinde bir yolculuğu var…
Kimi zaman uzun bir sefer, kimi zaman sadece karşıdan karşıya geçmek.
Ama yolun sonunda kim seni bekliyor, işte asıl mesele bu.
Çünkü insan, sadece yürüdüğü yol kadar değil, varmak istediği menzil kadar da anlam kazanıyor.
Kayseri siyasetine baktığımda da aynı tabloyu görüyorum.
Şehrin sokaklarında değişim ve dönüşüm beklentisi var.
Gençlerin gözlerinde bir arayış, esnafın dilinde bir serzeniş, toplumun ruhunda ise bir yorgunluk seziliyor.
Bu ruh halini kim görür, kim anlar, kim üzerine düşeni yapar?
İşte siyasetin en büyük sorusu da bu.
AK Parti İl Başkanı Hüseyin Okandan gençlerin gönlünü kazanmaya çalışıyor.
Onlarla yan yana durmaya, onların dilinden konuşmaya gayret ediyor.
Ama soru şu: Gençler sadece gönül almakla ikna olur mu?
Yoksa hayata dokunan, işsizlikten umuda, özgürlükten adalete uzanan somut adımlar mı bekler?
Türkiye gençliği, artık vaatlerle değil, gerçeklerle ilgileniyor.
İYİ Parti GİK Üyesi Kazım Yücel sokaklarda dolaşıyor, esnafın nabzını tutuyor.
Dert dinliyor, çarşının dilini anlamaya çalışıyor.
Güzel ama eksik…
Çünkü sokağın dili sadece şikâyetten ibaret değil, aynı zamanda çözüm bekliyor.
Bugün ülke genelinde muhalefetin en büyük çıkmazı da burada...
Eleştirmek kolay, ama bir adım ötesini koymak zor.
Saadet Partisi İl Başkanı Erdal Altun’un derdi başka…
O, manevi ve maddi erozyonu sürekli gündeme getiriyor.
Bir yandan değerlerin kaybına, diğer yandan hayat pahalılığına işaret ediyor.
Bu sesi kim duyar, kim ciddiye alır bilemem ama siyasetin en çok ihtiyaç duyduğu şeylerden biri aslında bu vicdan çağrısı.
Çünkü ekonomik krizi sadece rakamlarla değil, ahlak ve adalet çerçevesiyle okumak gerek.
Ve Yeniden Refah Partisi İl Başkanı Ali Özcan…
Milli Görüş davasını anlatmak için yola çıkmış adanmış bir isim.
Onun yolculuğu, kartvizit değil dava üzerinden yazılıyor.
Çünkü bir insanın davası varsa, siyaseti de olur.
Gerisi hikâye kalır.
Ama işte tam da burada mesele çıkıyor...
Gerisi gerçekten hikâye kalıyor.
Kayseri’de de, Türkiye’de de çoğu siyasetçinin yolculuğu yok.
Sadece kartvizit dağıtmak, ziyaret fotoğrafı paylaşmak, PR çalışması yapmakla oy alınacağını zannediyorlar.
Oysa halk, vitrinden çok samimiyet görmek istiyor.
Türkiye siyasetinin bugün en büyük açmazı da bu değil mi?
İktidar “bizim için” değil, artık “bizim üzerimizden” siyaset yapıyor.
Muhalefet ise iktidarın gölgesinden çıkamıyor.
Gençler umutsuz, esnaf çaresiz, toplum yorgun…
Ama siyasetçiler hâlâ “kim kimi geçti, kim kimi yendi” hesabında.
Halbuki herkesin kendi içinde bir yolculuğu var.
Karşıdan karşıya geçmek kadar kısa da olsa, insanı değerli kılan, yolun sonunda seni kimin beklediğidir.
Gençler mi bekliyor?
Esnaf mı?
Yoksa sadece kendi gölgeleri mi?
İşte bu sorunun cevabını veremeyen siyasetçilerin yolculuğu yoktur.
Onlarınki, tabeladan ibarettir.
Bu hafta da böyle bitirelim…






