Şehirlerin kirli, sıkıcı ve bunaltıcı atmosferinden kurtulmak isteyen insanlar, kendilerini doğaya salıveriyor. Kayserililer, doğa yürüyüşü için kendi çabaları ile çok sayıda parkur oluşturdu.
Erciyes’in eteklerinden zirveye, Ali Dağlı’nın yamaçlarından, Talas, Hisarcık, Kıranardı, Hacılar’ı çepe çevre saran bağların arasında yüzlerce insanımız doğa yürüyüşü yapıyor. Doğa’ya ilgi arttıkça, “Trekking”, “Doğa Yürüyüşü” yapan insanlara her geçen gün yenileri, onlarcası ekleniyor. Bu tür kişisel etkinlikler, kamu kurumları tarafından da destekleniyor.
Belediyeler sürekli çağrı ve duyurular yaparak, insanları sağlıklı bir yaşam için oluşturulan bu parkurlara davet ediyor. Bilinen gözde parkurların başında Koramaz Vadisi geliyor. Biraz uzaklara gitmek isterseniz Yahyalı Derebağ, Kapuzbaşı, Develi, Bünyan, Erdemli, Cacabey (Erciyes), Cıfıtlar-Örenbeli (Erciyes), Öküz Çukuru (Erciyes), Meşe Dibi Çay Bağları, Serçel Yaylası, (Erciyes), Kızıltepe, Samatlı göğsü (Erciyes), Sarıgöl (Erciyes), Süt Donduran Yaylası (Erciyes), Süt Köprüsü (Erciyes), Soğanlı, Ihlara vadisi, Kartınlı (Erciyes), Koçdağ, Koramaz Vadisi ve hemen yanı başımızdaki Kapadokya, Niğde Aladağlar, Demirkazık doğa severler ve doğa yürüyüşçüleri için çok önemli bulunmaz alanlar.
Geçtiğimiz hafta sonu Karikatür Sanatçısı İlhan İncetürkmen, Erciyes Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Bekir Kara, Sanayici İş İnsanı Esat Çorakçı ve Mimar Mustafa Ülkü ile birlikte, Kayseri’de pek bilinmeyen-tanınmayan yeni bir parkurda doğa yürüyüşü gerçekleştirdik. Gerçekten mükemmel bir yürüyüştü ve doğa öylesine büyüleyiciyi idi ki, doğa severlerin bu parkuru mutlaka tanımaları-keşfetmeleri gerektiğini düşündüm. “Bu güzel parkuru doğa yürüyüşçüleri ile paylaşmalıyım” dedim ve bu kısa gezi notunu sizler için aktarıyorum.
Sabah saat 05.00 sıralarında Kayabağ Köyü’ndeyiz. Meyve bahçeleri ile kaplı Gofi bölgesinden yürüyoruz. Aşağı bağlar adı verilen üzüm bağlarını geçip Karatepe’nin eteklerinden , önce Teknecik’e, ardından yamaçları fındık ağaçları ile örtülmüş Fındıklık adı verilen bölgeye ulaşıyoruz. Yaklaşık 2-3 kilometrelik bir yürüyüşün ardından Su Uçan’a ulaştığınızda, karşınıza insanı ürperten, heyecanlandıran, büyüleyen bir manzara, güzel bir şelale çıkıyor. Yaklaşık 10 metre yükselten dökülen şelaleye, ne de güzel bir isim vermişler, Su Uçan. Belki de, şelale kelimesinin Türkçe karşılığı bu olsa gerek. Bu doyumsuz manzarayı şelalenin tepesindeki kayalıkların üzerinden seyrediyoruz. Yemyeşil söğüt, kavak, alıç ve ceviz ağaçlarının altında oturup, tek kelime konuşmadan saatlerce bu manzarayı izliyoruz. Esat bey, bölgeyi tanımlarken, “Kamboçya-Vietnam ormanları gibi” diyerek hayranlığını dile getiriyor. Dev kayaların üzerinden ilerleyip, geçit vermeyen dik yamaçlardan ağaç dallarına tutunarak dereye iniyor, Su Uçan’ın döküldüğü noktada oluşan küçük gölün kenarına ulaşıyoruz. Bu bölge, Derindere’nin, Cüzzam Hastanesi olarak bilinen, etrafı surlarla kaplı bölgenin çok daha ilerisi. Karatepe’nin Şakşak olarak bilinen dik yamaçlarının bittiği bölümde yer alıyor. Derindere, uzun bir vadi. Vahşi doğası, balta girmemiş tropikal ormanları andıran bitki örtüsü, gövdesi koskocaman olmuş kavak ağaçları, yıldırım düşmüş kökü paramparça olmuş yanmış ağaçlarla kaplı doğal- endemik bitki örtüsü, yamaçlarda yer alan mağara oluşumları ve kayadan oyma kilise yapıları ile keşfedilmeyi korunmayı bekleyen bir doğa harikası.
Gümüşpınar Gölü, ördekleri ve yeşilden maviye görüntüsü ile insanı bambaşka dünyalara götürecek kadar etkileyici. Gümüşpınarı’ndan geçerken rahmetli Mehmet Özet’in bahçesinden kıpkırmızı olmuş kirazlardan yiyor, rahmet dileyip ruhuna dua ediyoruz. Vadi yürüyüşü sırasında kuş seslerine bayılacaksınız. Sabahın ilk saatlerinden başlayan ve yürüyüş boyunca sizi hiç yalnız bırakmayan kuş sesleri, yürüyüşünüze bambaşka bir tad katıyor.
Yaklaşık 8-10 kilometrelik bu parkuru kullanmak isterseniz, iyi bir yürüyüş ayakkabısı yanında, yanınızda su, baton ve zaman zaman kullanacağınız hafif dağcılık malzemeleri bulundurmanız yerinde olur.