Avusturya'da son 10 yılda yabancı ve İslam karşıtı politikaların büyük çoğunluğu, merkez sağ Avusturya Halk Partisi (ÖVP), Sosyal Demokrat Parti (SPÖ) ya da Yeşiller Partisinin içinde bulunduğu koalisyon hükümetleri tarafından yürürlüğe konuldu. Aşırı sağcı Özgürlük Partisi (FPÖ) iktidarda olmamasına rağmen bu düzenlemelerin yapılmış olması, ülkede aşırı sağcı ideolojinin belirleyici gücüne işaret ediyor. "Avrupa'da aşırı sağ" başlıklı dosya haberin sekizinci bölümünde AA muhabirleri, Avusturya'da son anketlerde ilk sırada gözüken aşırı sağcı FPÖ'nün ülke siyasetindeki etkinliğini ele aldı.Avusturya'da aşırı sağcı ideoloji, son 10 yıldır ülke siyasetinin en belirleyici unsuru olarak öne çıkıyor. Aşırı sağcı FPÖ, 1982'de Jörg Haider'in partinin başına geçmesiyle yabancı karşıtlığı ve ırkçı söylemleri bayraklaştırarak oylarını ciddi oranda artırdı ve 1999'da koalisyonla da olsa ilk iktidar tecrübesini yaşadı.Daha sonra partinin başına geçen Heinz Christian Strache ile söylemini tamamen Türk ve Müslüman düşmanlığına çeviren siyasi hareket, eski Başbakan Sebastian Kurz'un aşırı sağcı söylemi merkez sağa taşımasına rağmen ciddi oranda oy kaybetmedi ve 2017'de bir kez daha ülke yönetiminde söz sahibi oldu.Aşırı sağcı lider Strache'nin 2019'da devlet ihalelerini Rus şirketlere vermek gibi bir düzine yolsuzluk ve usulsüzlükle itham edilmesi ve hakkında başlatılan soruşturmalar sonrasında bütün görevlerinden istifa etmek zorunda kalması, partinin kısa süreliğine oy kaybı yaşamasına yol açtı.Bu durumu iyi değerlendiren dönemin başbakanı Kurz, merkez sağ ÖVP oylarını tarihinin en yüksek seviyesine taşımayı başardı. Ancak 2021'de bu kez de Kurz'un hakkında başlatılan yolsuzluk soruşturması nedeniyle eski Başbakan, siyasetten çekilmek zorunda kaldı.Aşırı sağcı FPÖ, özellikle Kovid-19 kısıtlamalarını, zedelenen parti imajını tekrar tazelemek için iyi kullandı. FPÖ, salgının etkili olduğu süreçte yasaklara rağmen neredeyse her hafta düzenlenen geniş katılımlı gösterilerle kaybettiği oyları yeniden geri toplamaya başardı.Ülkede yapılan son kamuoyu yoklamalarına göre yaşadığı çalkantılar, yolsuzluk soruşturmalarına rağmen FPÖ, ülkenin birinci partisi konumunda.Siyasi partiler açısından çeşitli hareketlilikler yaşansa da ülkede son 10 yılda değişmeyen en önemli husus ise aşırı sağcı ideolojinin iktidarlar üzerinde etkili olduğu gerçeği.Bu süreçte anaokulu ve ilkokullarda başörtüsü yasağı, Müslümanlara ait kurum ve kuruluşları fişleyen Siyasal İslam Dokümantasyon Merkezi, Müslümanlara ait kurumları hedef gösteren sözde "İslam Haritası"ve "Operation Luxor" adı verilen, 60 Müslüman aileyi itibarsızlaştırmak için düzenlenen polis baskınları gibi uygulamaların büyük çoğunluğu merkez sağ ÖVP ve Yeşiller Partisi iktidarında yapıldı.Bu da aşırı sağcı parti iktidarda olmasa da aşırı sağcı ideolojinin ne kadar güçlü olduğunun en önemli göstergesi olarak öne çıktı.Aşırı sağcı FPÖ birinci partiÜlkede Eylül 2024'te yapılması planlanan genel seçimlere yönelik kamuoyu yoklamalarına göre, genel başkanlığını Herbert Kickl'ın yürüttüğü aşırı sağcı FPÖ'nün yüzde 30, SPÖ yüzde 25, yaklaşık 10 yıldır iktidarda olan merkez sağ ÖVP'nin ise yüzde 21 oy alacağı öngörülüyor.Aşırı sağın birinci parti olacağına kesin gözüyle bakan uzmanlar, eyaletlerde aşırı sağla koalisyonlar kuran merkez sağ ÖVP'nin, sert söylemleriyle tanınan Kickl'ı bertaraf ederek FPÖ'den başka bir isimin öncülüğünde koalisyon kurma planı içinde olduğu değerlendirmesinde bulunuyor.ABD'de Williams College Uluslararası Çalışmalar Bölümünde Misafir Öğretim Üyesi Prof. Dr. Farid Hafez, Avusturya'da siyaseti şekillendiren aşırı sağcı ideoloji ve Eylül 2024'de yapılması planlanan genel seçimlerde aşırı sağcı FPÖ'nün durumunu AA muhabirine değerlendirdi.Hafez, Avusturya'da aşırı sağcı ideolojinin birçok açıdan belirleyici olduğunu belirterek 2. Dünya Savaşı sonrasında FPÖ'nün Avrupa genelinde en başarılı aşırı sağcı parti olduğuna dikkati çekti."FPÖ Avrupa'da öncü sağcı parti"Aşırı sağcı FPÖ'nün Avrupa'da birçok açıdan "öncü" rol oynadığını vurgulayan Hafez, "Seçim zaferi açısından öncü oldular. İktidar ortağı olunması açısından öncü oldular. Hatırlanacağı üzere 1999-2000'de Avusturya, bir aşırı sağcı partinin koalisyon ortağı olduğu ilk ülke oldu. Siyaset biliminde bu genel bir olgudur. Muhalefetteki sağcı parti, sıklıkla iktidara oranla daha güçlü şekilde söylemi belirler. İktidarda olsa bu kadar başarılı olamaz. (İktidara) Bir baskı oluştururlar ve herhangi bir iktidar sorumlulukları da yoktur. Bu durum, şöyle bir durumu ortaya çıkarıyor; diğer partiler bir şekilde aşırı sağcı partiyi sollamak zorundayız hissine kapılıyor." değerlendirmesini yaptı.Hafez, aşırı sağcı ideolojinin Avusturya'da güçlü oluşunun 2. Dünya Savaşı sonrasında ırkçılığa karşı ciddi bir mücadelenin bu ülkede yürütülmemiş olmasından da kaynaklandığını, ırkçılığın sadece sağ ya da aşırı sağa ait bir konu olmadığını, ana akım siyasetin derinlerine nüfus etmiş bir hakikat olduğunu belirtti.Bu durumun daha iyi anlaşılabilmesi için ülkedeki yabancı ve Müslümanlara bir baskı unsuru olarak kullanılan "paralel toplum" kavramını örnek gösteren Hafez, bu kavramın 90'ların başında Almanya'da ortaya çıktığını, daha sonra FPÖ eliyle Avusturya'ya taşındığını, bu kavramın yalnız aşırı sağcılar tarafından değil bütün siyasi oluşumlar tarafından "afaki bir paralel toplumla mücadele" adı altında benimsendiğini hatta Sosyal Demokratlar ve Liberallerin bunu bir adım daha öteye taşıyarak "karşıt toplum" adı verdikleri yeni bir kavramı geliştirmelerine yardımcı olduklarını anlattı.Yolsuzluğa batmış merkez sağın piyasaya sürdüğü "Siyasal İslam" kavramıHafez, aynı şekilde "Siyasal İslam" kavramının da aşırı sağcılar tarafından değil, Hristiyan Demokrat ÖVP tarafından gündeme getirilip bütün siyasi oluşumların kullandığı bir ifade olduğunu belirterek "Sebasitan Kurz ve ekibinin yolsuzluk skandallarına karıştıkları süreçte piyasaya sürdüğü bir kavram. Bu kavram esasında sorgulanması gerekirdi. Anayasa Mahkemesinin aldığı kararlar, düzenlemeler bunun bir yanlış olduğunu gösterirken bunlara rağmen görüyoruz ki, bu söylem bütün siyasi partilerde varlığını sürdürüyor." dedi.Aşırı sağcı partinin 2019'da genel başkanının yolsuzluklarla anılması ve istifa etmesi sonrasında yüzde 16'lara gerileyen oy oranını kısa sürede yüzde 30'lara çıkartma başarısına da değinen Hafez, Avusturya'da genel olarak siyaset kurumuna yönelik bir güvensizliğin olduğunu, bununla beraber uzun yıllardır iktidarda olan merkez sağ ÖVP'nin de yolsuzluklarla anıldığını, aşırı sağcı partinin "sıradan halkı biz temsil ediyoruz" söylemiyle seçmenlerini motive ettiğini söyledi.Aşırı sağcı parti karşısında geleneksel partilerin acizliğiHafez, aşırı sağcı parti karşısında ülkenin iki köklü partisinin yani merkez sağ ÖVP ve Sosyal Demokrat Partinin (SPÖ) oy kaybetmesi ya da yetersiz kalmasının farklı nedenleri olduğuna dikkati çekti.SPÖ'nün işçi sınıfını aşırı sağa kaptırdığını; göçmen ve yabancılar gibi konularda net tavır ortaya koyamadığını, merkez sağ ÖVP'nin ise aşırı sağdan oy çalmak için bütün aşırı sağcı söylemi merkez sağa taşıma çabası içerisine girdiğini söyleyen Hafez, ÖVP'nin eski Başbakan Kurz gibi bir lider olmadığı müddetçe geniş kitleleri ikna edemediğini, işçi sınıfının ise iş imkanlarını yabancılara kaptırma korkusuyla aşırı sağa yöneldiğini kaydetti.Hafez, ülke kamuoyunda yer alan 2024 seçimlerine ilişkin senaryolara da değinerek "FPÖ gerçekten birinci sırada seçimi tamamlarsa hükümette Kickl'ın yer almamasına FPÖ'nün izin verebileceğini tahayyül edemiyorum. Bu, bir şahsiyetten ziyade parti yönetimi için ciddi bir aşağılama olacaktır." diye konuştu.Öte yandan Hafez, Avrupa'da aşırı sağcı ideolojinin uzun zamandır belirleyici bir konumda olduğunu söyledi.Hafez, Fransa'da 21 Aralık'ta kabul edilen yeni vatandaşlık düzenlemesine işaret ederek "Fransa Parlamentosunda oylanan yeni vatandaşlık yasasına bakalım, detaya girmiyorum. Burada asıl önemli olan, bu (aşırı sağcı lider) Marine Le Pen için bir zaferdir ama o, iktidarda değil. Daha öncede söylediğim gibi aşırı sağcı siyaset, bugün esasında ana akım siyaset." ifadelerini kullandı. Muhabir: Aşkın Kıyağan
AA
AA