Dr. Necmettin Acar, Şi Cinping'in yakındaki Riyad ziyaretinin, ABD ile Çin'in Körfez üzerindeki rekabeti açısından ne anlama geldiğini, Analiz için kaleme aldı.ABD-Çin jeopolitik rekabetinde son aylarda karşılıklı güçlü hamleler yapıldığına şahit oluyoruz. Bu hamleler, Joe Biden'ın Körfez ziyareti, Nancy Pelosi'nin Tayvan ziyareti ve sonrasında Güney Çin Denizi'nde artan ABD-Çin gerilimi, İran'la yürütülen nükleer müzakerelerin olumlu seyri ve Çin Devlet Başkanı Şi Cinping'in önümüzdeki günlerde Riyad'a düzenleyeceği ziyaret şeklinde özetlenebilir. Son bir ay içerisinde ABD ve Çin gibi iki küresel gücün liderini ağırlayacak olan Riyad'dan uluslararası medyaya yansıyacak mesajlar büyük bir dikkatle izlenecektir.Temelde bu ziyareti önemli kılan birkaç husustan bahsedilebilir. İlk olarak, ABD ile Tayvan üzerinden yoğun bir rekabete girişen Çin'in, ABD'nin kırmızı çizgisi olan Körfez bölgesinde nüfuz üretebilme kabiliyetine sahip olması, iki ülkenin küresel enerji piyasaları üzerinde hegemonya mücadelesi yürütmesi, ziyaretin önemini artıran iki husus. Öte yandan, ekonomik alanda cereyan eden savaş ve doların küresel rezerv olma niteliğine yönelik meydan okumalar da eklendiğinde Şi'nin Riyad ziyareti ABD-Çin arasında yoğunlaşan jeopolitik rekabette yeni sahnenin Körfez bölgesi olacağını gösteriyor.
ABD-Çin jeopolitik rekabetinde Körfez sahnesi
ABD, II. Dünya Savaşı sonrası Körfez bölgesini hayati çıkar alanı olarak tanımlanmış ve rakip güçlerin buraya yönelik müdahalelerini caydırmak için bölgedeki müttefiklerini fiili güvenlik garantisiyle desteklemişti. Bölgenin, ABD'nin güvenlik ve dış politikasındaki önceliği, sahip olduğu hidrokarbon kaynakları ve küresel siyaset açısından taşıdığı jeopolitik önemle yakından alakalıdır.Ancak 2010 sonrası dönemde, ABD'nin dış ve güvenlik politikasında Körfez'in önemi giderek azaldı. Bu dönemde Körfez'in enerji kaynaklarına bağımlılığı azalan ve de yükselen Çin tehdidini sınırlamak isteyen ABD, yönünü Asya-Pasifik bölgesine çevirdi. Bölgede uzun yıllar boyunca ABD'nin fiili güvenlik garantisi sayesinde önemli bir rejim güvenliği sorunu yaşamayan başta Suudi Arabistan olmak üzere Körfez monarşileri, ABD'nin bölge güvenliğine yönelik ilgi ve motivasyonundaki belirgin azalmanın yaşandığı bu dönemde ciddi bir güvensizlik endişesine kapıldılar.ABD'nin son dönemde artan provokatif eylemleri Çinli karar alıcıları bölgeye yönelik askeri güç projeksiyonuna zorluyorABD'nin bölgeden çekilme eğilimleri sergilediği ve müttefiklerini koruma refleksinin zayıfladığı 2010 sonrası dönemde bölgede oluşan güç boşlukları, revizyonist iddiaları olan bölgesel ve küresel aktörlerin buraya yönelik ilgisini artırdı. ABD'nin bölge güvenlik mimarisindeki rolünü azaltmasına ilaveten özellikle 2008 küresel finans krizi sonrasında Batı ekonomilerinin zayıflamasını bir fırsata çeviren Çin, bölge siyasetinin en önemli aktörü haline gelmeye başladı. Çin'in bölgeye dönük ilgisi; büyüyen ekonomisi sonucu artan enerji tüketimi, "Kuşak ve Yol Girişimi" ile bölgenin jeopolitik öneminin artması, ABD ile jeostratejik rekabetinde bölgenin sağlayacağı jeopolitik avantajlar ve bölge ülkeleriyle geliştirilecek yakın ilişkilerin sağlayacağı ideolojik avantajlar gibi sebeplerle arttı.Uzun yıllardır sayılan hedeflerini gerçekleştirmek için oldukça dikkatli ve temkinli bir dış politika takip eden Çin yönetimi bölgeye dönük askeri güç projeksiyonundan bilinçli bir biçimde kaçınırken, bölge ülkeleri ile ilişkilerini ekonomik fayda temelinde geliştirmeye çalıştı. Ancak ABD'nin son dönemde artan provokatif eylemleri Çinli karar alıcıları bölgeye yönelik askeri güç projeksiyonuna zorluyor.ABD, İngiltere ve Avusturalya arasında nükleer iş birliğini içeren ve temel hedefi Çin'i sınırlamak olan AUKUS paktının 15 Eylül 2021 tarihinde ilan edilmesinden hemen iki gün sonra İran'ın Şangay İşbirliği Örgütü'ne tam üye olarak kabul edilmesi Pekin'in, ABD'nin bölgedeki provokatif eylemlerine kayıtsız kalmayacağını göstermesi açısından önemli. Benzer şekilde ABD'li üst düzey siyasetçi Nancy Pelosi'nin, Çin'in tüm itirazlarına rağmen Tayvan'ı ziyaret etmesi , Tayvan'ı kırmızı çizgisi olarak kabul eden Pekin yönetimini ABD'ye bir karşılık vermeye zorladı.