Bir kitap çalışması dolayısıyla, yüzlerce Batılı bilim adamını ve gençlerini okudum ve dinledim.
Hemen tamamında sağlıklı bir idrak kabiliyetine şahit oldum. Meseleleri neyse onu biliyorlar, öğrenme merakları suya hasret bir yolcunun dikkati kadar hassas. Yanlışlarının farkında oldukları zaman, dönmekten ve onu teşhir etmesinden de çekinmiyorlar. Bunlar özgüven dediğimiz kendisine, kendi kişiliğine inanmışlığın işareti olmalıdır. Bir örnektir ama, çarpıcı etkisi vardır:
Amerika’da bir öğretmen, Müslüman çocukların bulunduğu sınıfta görev almayı kabul etmiyor. Okul yönetimi ısrar eder, ama kadın ‘görevi bırakırım ama bu teröristlerin çocuklarını eğitmem’, diye diretir. Sonra okul idaresi, ‘bizim görevimizi sadece bilgi vermek değildir, kişilik oluşturmaktır. Bu sınıfa bir misyoner gibi gir ve bu çocukları Hıristiyanlaştırarak, ülkemize tehlikeli birey olmaktan uzaklaştır’, der. Kabul eder, derse başlar, günler geçtikçe, çocuklardaki masumiyet, terörist diye nefret ettiği bu çocukların ailelerindeki, hoşgörü ve nezaket bunu öylesine etkiler ki, Müslüman olur ve bu defa İslam Misyoneri olarak Amerikalıları Müslümanlaştırma idealine yönelir. Bakınız, bu bayanın ürperten fedakârlığına: Müslümanlığını açıkladığı zaman eşi kendisinden ayrılır. İki çocuğu vardır, Amerikan yasasına göre, farklı inançlardaki ailelerin çocukları Hıristiyan olan tarafa verilir. Mahkeme bu çocukları babasına verecektir. Ancak, babanın bunlara bakacak yeteneği yoktur, Hâkim anneyi çağırır; ‘şeklen de olsa, tekrar Hıristiyanlığa dön ve çocukları sana vereyim’, der. Cevaba bakınız: ‘Ben imanımdan fedakârlık yapamam, bu çocukları Allah’a emanet ediyorum’, der ve teklifini reddedir. (Zamanla çocukları da Müslüman olar ve annelerinin yanına dönerler.)
Bizde böyle insanlara rastlamak mümkün mü? Belki vardır, ama çok az! Filozof Rıza Tevfik’ten nakledilen bir ifade vardır; ‘Batılılar geldiler, bitlerini, itlerini ve piçlerini bırakıp gittiler’, şeklinde. Son ifadeyi ruhları ve karakterleri bozulmuş insanları ifade ediyor olmalıdır. Bugün, meşruiyete, inanca, insana saygıya düşman bir kesim var. Bu düşünceden beslenenlerin köleleşmiş karakterleri ülkemize ve insanımıza büyük yaralar açmaktadır.
Bu ülkenin zenginleşmekten önce kaybettiği erdemliliğe yönelmesi için çaba gösterilmelidir. Bana göre ülkemizin ve insanımızın ana problemi budur!
Hemen tamamında sağlıklı bir idrak kabiliyetine şahit oldum. Meseleleri neyse onu biliyorlar, öğrenme merakları suya hasret bir yolcunun dikkati kadar hassas. Yanlışlarının farkında oldukları zaman, dönmekten ve onu teşhir etmesinden de çekinmiyorlar. Bunlar özgüven dediğimiz kendisine, kendi kişiliğine inanmışlığın işareti olmalıdır. Bir örnektir ama, çarpıcı etkisi vardır:
Amerika’da bir öğretmen, Müslüman çocukların bulunduğu sınıfta görev almayı kabul etmiyor. Okul yönetimi ısrar eder, ama kadın ‘görevi bırakırım ama bu teröristlerin çocuklarını eğitmem’, diye diretir. Sonra okul idaresi, ‘bizim görevimizi sadece bilgi vermek değildir, kişilik oluşturmaktır. Bu sınıfa bir misyoner gibi gir ve bu çocukları Hıristiyanlaştırarak, ülkemize tehlikeli birey olmaktan uzaklaştır’, der. Kabul eder, derse başlar, günler geçtikçe, çocuklardaki masumiyet, terörist diye nefret ettiği bu çocukların ailelerindeki, hoşgörü ve nezaket bunu öylesine etkiler ki, Müslüman olur ve bu defa İslam Misyoneri olarak Amerikalıları Müslümanlaştırma idealine yönelir. Bakınız, bu bayanın ürperten fedakârlığına: Müslümanlığını açıkladığı zaman eşi kendisinden ayrılır. İki çocuğu vardır, Amerikan yasasına göre, farklı inançlardaki ailelerin çocukları Hıristiyan olan tarafa verilir. Mahkeme bu çocukları babasına verecektir. Ancak, babanın bunlara bakacak yeteneği yoktur, Hâkim anneyi çağırır; ‘şeklen de olsa, tekrar Hıristiyanlığa dön ve çocukları sana vereyim’, der. Cevaba bakınız: ‘Ben imanımdan fedakârlık yapamam, bu çocukları Allah’a emanet ediyorum’, der ve teklifini reddedir. (Zamanla çocukları da Müslüman olar ve annelerinin yanına dönerler.)
Bizde böyle insanlara rastlamak mümkün mü? Belki vardır, ama çok az! Filozof Rıza Tevfik’ten nakledilen bir ifade vardır; ‘Batılılar geldiler, bitlerini, itlerini ve piçlerini bırakıp gittiler’, şeklinde. Son ifadeyi ruhları ve karakterleri bozulmuş insanları ifade ediyor olmalıdır. Bugün, meşruiyete, inanca, insana saygıya düşman bir kesim var. Bu düşünceden beslenenlerin köleleşmiş karakterleri ülkemize ve insanımıza büyük yaralar açmaktadır.
Bu ülkenin zenginleşmekten önce kaybettiği erdemliliğe yönelmesi için çaba gösterilmelidir. Bana göre ülkemizin ve insanımızın ana problemi budur!