Uzun süredir buradan bazı gelişmeleri sizlerle paylaşıyorum.
Kimi zaman bir teşekkür geliyor, kimi zaman da "bunu da yaz artık" diye bir serzeniş…
Ama itiraf edeyim, en çok da sizlerden gelen ihbarlar dikkatimi çekiyor.
Çünkü orada gerçek var, hayat var…
Emek var, umut var…
Ve bazen ne yazık ki bir kandırılmışlık hali de var.
İşte bu yazı, tam da öyle bir hikâyenin içinden doğdu.
Bir doktor düşünün…
Kayseri’nin en bilinen isimlerinden biri.
Ve bir emlak ofisi…
O da yine şehrin merkezinde, güven telkin eden bir isim.
Ama perde arkası…
İşte orası biraz karışık.
Yaklaşık 1,5 aydır belli belirsiz duyuyordum.
“Abi bir doktor villa almış, sonra üç gün sonra satmış”
“Abi 35 milyona almış diyorlar, ama 15’e geri vermiş”
dediler.
İlk duyduğumda ‘olur mu öyle şey’ dedim.
Sonra belgeler gelmeye başladı…
İsimler, tapular, çekler…
Dikkat kesildim.
Anladım ki mesele sadece bir alışveriş değil,
bir sistem kurulmuş.
Ve bu sistemde tapular, çek karşılığı el değiştiriyor.
Ama öyle hemen değil…
5 ay… 6 ay… 7 ay vadeli çeklerle.
Yani "şimdi ver tapuyu, 7 ay sonra paranı al" hikâyesi.
Ama işin acı tarafı ne biliyor musunuz?
O tapu bir veriliyor, sonra gün geçmeden başka birine satılıyor.
Üstelik neredeyse yarı fiyatına.
Bu nasıl bir ticaret aklı?
35 milyonluk daireyi 15’e bırakmak nedir?
Ya da 40 milyona alınan mülkü 18’e satarak ne kazanılır?
Cevabı net:
Ya bir şey saklanıyor,
ya birileri göz göre göre oyuna geliyor.
Bana kalırsa mesele şu:
Bir taraf ‘mülküm piyasanın üstünde satıldı’ diye seviniyor.
Ama elindeki çekin ödenip ödenmeyeceğini bilmiyor.
Diğer taraf ‘nasıl olsa tapuyu aldım’ diye
o mülkü elden hemen çıkarıyor.
Nakdi topluyor, çekin hesabı sonraya kalıyor.
Ama biz soralım:
O çekler ödenmezse ne olacak?
Evinden, tarlasından, ofisinden olan vatandaşa
“sen tapuyu kendi rızanla verdin” mi diyeceğiz?
İşin daha da tuhafı,
Bu yöntem bazı müteahhitler tarafından reddedilmiş.
“Önce tapu yoksa çek yok” diyene yanaşmamışlar.
Çünkü sistemin özü belli:
Tapuyu almadan bu ticaret yapılmıyor.
Bugüne kadar 30’a yakın taşınmaz alınıp satılmış.
Toplam hacim, konuşulan rakamlara göre
200 milyonu geçmiş bile.
Sizce bu iş nereye varır?
Ben söyleyeyim:
Eğer çekler ödenirse mesele kapanır.
Ama ödenmezse,
Kayseri yakın tarihin en sessiz dolandırıcılığını konuşur.
Adını şimdi koymak zor…
“Doktor Vurgunu” mu dersiniz,
“Tapu Tiyatrosu” mu…
Ama bildiğim tek şey şu:
Bu şehirde yine bazıları susarken,
bazıları her şeyi çoktan planlamış olabilir.
Ben de bu yüzden yazdım.
Duyan duymayana anlatsın,
Mülkü olan bir daha düşünsün,
Çek alacak olan bir daha baksın.
Çünkü bu mesele sadece para meselesi değil,
güvenin, emeğin, alın terinin meselesi.
Ve inanın,
Kayseri bu tarz hikâyeleri kaldıramayacak kadar yorgun artık…