Bazı insanlar vardır…
İsmi geçtiğinde bir durur insan.
Sebebini bilmez belki ama kalbinde ince bir sızı, yüzünde içli bir tebessüm belirir.
Çünkü bilir ki, bu isim sadece bir kişiyi değil, bir yaşam biçimini, bir vakarı, bir vefayı anlatır.
Rızık Gıda Mehmet Abi…
Evet, adı gibi...
Ne güzel değil mi?
“Rızık” dedin mi, hemen arkasından Allah gelir.
Veren O’dur çünkü…
Alan da, dağıtan da, tutan da O.
Biz bazen sadece vesileyiz…
Mehmet Abi gibi.
Sessiz sedasız, ama kendine has bir hali var.
Küçük bakkaliyesi var çarşının ucunda.
Dışı sade, içi huzur.
Tabelasında kocaman harflerle “Rızık Gıda” yazar.
Altına başka bir şey yazmaya da gerek kalmaz.
Her şey o iki kelimede gizli zaten.
Tost, sandviç, sahanda yumurta, sucuk ekmek, tavuk sote…
Ne varsa gönlüyle yapar.
Malzeme bellidir ama el lezzeti değil, gönül lezzeti fark ettirir.
Sabah erkenden gelir.
“Bismillah” deyip açar kepengi.
Daha siftah olmadan, dua eder gibi bakar içeri.
Dükkan açmak değil o; sanki bir mescidin kapısını aralar gibi.
Rızkını bekler.
Ama beklediği müşteri değil, berekettir.
Komşu esnafa selam verir,
Gün boyu esnafa, komşuya, gelip geçen herkese hizmet eder.
Onu tanıyalı bir yılı geçti.
Ama sanki çocukluğumdan beri tanıyormuşum gibi bir his var içimde.
Belki de sebebi şu, Biz çocukken esnaftan edep öğrenirdik.
Alışverişin hakkını, selamın sıcaklığını, büyükle konuşmanın adabını...
Mehmet abi işte o terbiyeden kalma bir adam.
Dükkânını "Bismillah"la açar, siftahı nasip meselesi sayar, komşusuyla bölüşmeden akşam etmez.
Yanında hemen bitişikte Zekeriya Emmi var, ikinci el takım elbise ve ceket satar.
Kolunda terzi mezurası gibi duran namaz tespihi...
Biraz ileride Kasap Bekir abi, Pınar Kasabı’nın başında.
Her sabah "Haydi hayırlı işler, Allah bol rızık versin Mehmet!"
Ve pasaj içinde Çaycı Mustafa…
İki bardak çay gönderir, biri kendine, biri “Allah için” der.
Dostlukların para ile ölçülmediği yerlerdeyiz biz.
İkindileri bir tavla kurulur Mehmet abinin önünde.
Kasap Şaban’la karşı karşıya…
“Bir mars, iki düz!” der, ama zarları hızlı değil, sükûnetle atar.
Hayatın da bir oyunu olduğuna inanır sanki.
Kim kazanır kim kaybeder, önemli değil; önemli olan rakibine karşı gönlünü kirletmemek.
Dünyanın telaşına kapılmadan yaşamayı becerebilen nadir insanlardan.
Bir eli terazide, bir eli vicdanında…
Rızık Allah’tan, gönülse insandan…
Anlatır bazen.. Eskiden iyi bir lokantacıymış.
60’ların sonlarında çarşıya geldiğinde daha gençmiş.
Yusuf Kartal’ın “Kaleden Kaleye Taş Ben Olaydım” kitabında geçen o çarşı ruhu var ya, işte
Mehmet abi o ruhtan kalma bir adam.
Çırak olmuş, harçlık biriktirmiş, dükkân süpürmüş.
Ama en çok da insan biriktirmiş.
O yüzden yalnız kalmaz.
O yüzden kepenkleri kapanmaz.
Bazen kendime soruyorum:
Hayat bu kadar hızlı mıydı çocukken?
Yoksa biz mi yavaşlamayı unuttuk?
Bir tost, bir çay, bir selam…
Bunlar yetmez mi insana?
Mehmet abi yetiriyor.
Parasız geleni eliyle değil, gözleriyle karşılıyor.
Bir ekmek veriyor, bir de dua…
"Boş geçme, boş gitme," diyor sanki.
Ama Mehmet abinin yüreğinde, her şeyin üstünde bir sızı var…
İnsan kolay kolay konuşamaz.
Daha hayatın başındayken toprağa verdiği bir evlat...
Biricik kızı…
Konuşmasa da bilinir.
Sormadan bilirsin…
Gözleri her dalıp gittiğinde, kelimeler yarıda kesildiğinde, anlarsın.
Hayatının baharında bir kız evladını toprağa vermiş.
Hem de öyle kolay değil…
Bir baba yüreğinin parçalanışı kolay anlatılmaz.
Zaman geçse de, yâr elden gitse de, gözleri hâlâ doluyor.
“Allah’ın hükmü” der.
“Takdir böyleymiş… Kadere karşı gelinmez.”
Gözleri birden buğulanır bazen, tezgâhın arkasında göz yaşlarını avuçlarına gömer.
Kimi zaman sessizce çıkar dışarı, belli ki dua etmek için değil sadece...
Teslim olmak için Rabbine.
O acıyı anlatmaz Mehmet abi.
Yalnızca taşır.
Ve taşıdığı yükü hiç kimsenin başına vurmaz.
O yüzden de hayatı bir mücadele değil, bir yol sayar.
Kısa bir yol...
Yolun sonunda ne mal kalır, ne makam.
Gönül kalır, hatıra kalır.
“O yolu en güzel şekilde tamamlamak gerek” der.
“Gönül kırmamak gerek.”
Sonra susar…
Ve o suskunluk bile öğüt gibidir.
Çünkü Mehmet abi çok şey bilir, ama her şeyi anlatmaz.
Bazı cümleler, gözyaşında saklıdır onun.
Öyle biri işte Mehmet Abi.
Böyle insanlar az kaldı.
Ve böyle sokaklar…
Sadece alışveriş için değil, hal hatır sormak için var olan yerler…
Bir bardak çayda paylaşılmış sırlar, bir parça ekmekte bölüşülmüş dostluklar...
Kim bilir, belki de asıl rızık, bu kalplerde saklıdır.