Hayatlarını bir davaya vakfedenlerin hareket noktaları idealleridir. Dava ruhuna sahip olanlar hayatlarını ideallerine göre program altına alır, his ve düşüncelerini, ideallerinin istikametinde disipline eder, arzu ve isteklerine yine bu çerçeve içinde gem vururlar. Onların yasadıkları hayat, kendi hayatları değil, ideallerinin gerektirdiği hayattır. Onların ruh, kalb ve kafaları bu hayat tarzına göre şekillenir. Bizim dilimizde onların ifadesi “idealist”, daha ciddi sesiyle “Dava Adamı”, daha samimi söyleyişiyle de "Dertliler” dir.
Davaların ardına yığın yığın insanların takıldığı görülür. Ama o yığınlar içinde hayatını "ideali eksenine" oturtmuş az insan gösterilebilir. O anlamdaki kalabalık kitleleri en iyi tarif eden kelime "sempatizan" dır.
Dava Adamları ile sempatizanlar arasındaki fark, dava adamlarının "gündelik ve dünyalık" işlerini "boş vakitlerinde" yapması, sempatizanlarınsa davalarını "boş vakitlerini değerlendirme " olarak mülahaza etmeleridir.
Kedi, aslangiller familyasındandır. Ama kırk tane kedi bir araya gelse, bir tane aslan etmez. İşte dava adamı bu demektir.
Bu dertlilerden birisi son nefesinde, "Bu iman davası kadar azametli bir dava yeryüzüne bir daha gelmeyecek ve bu dava uğruna ölenlerin şerefine denk bir şeref daha dünyada vücud bulmayacaktır." diyerek, dertli bir ruhun fedakarlıktaki nihai ufkunun tercümanı oluyordu. Çünkü bir davâ adamının, üzerine düşen vazifeyi yerine getirmesi, davâsına olan inancı nispetindedir.
Günümüzde, "Cumhurbaşkanlığı Kupası", "Başbakanlık Kupası" gibi isimler altında kupa maçları yapılıyor. İslâm davâsının müntesipleri öyle bir kupa için yarışıyorlar ki, bu yarışın sonunda verilecek olan kupanın bir kulpunu onlar, diğer kulpunu ise Allah (c.c) tutacaktır. Doğrusu böyle bir kupaya canlar fedâ edilse değer!..
Dâva adamı, güldürmek için ağlar... Yedirmek için, yemez. Dünyaya karşı daima oruçludur.