14 yaşında başlayan siyasi mücadele, İnönü, Ecevit, Feyzioğlu, Doğu Perinçek ile yaşanmış ilginç anılar. Okumalısınız…
Avukat Mehmet Gümüşçü,
Genç kuşak Gümüşçü’yü hatırlamıyor olabilir..
CHP’lilerin çoğunun bile hatırlayamadığı bir isim..
Oysa, Mehmet Gümüşçü, CHP için çok önemli bir isimdir. Adını Kayseri siyasi tarihine ve CHP tarihine yıllara dayanan mücadelesi, azmi, kararlılığı ile yazdırmayı başarmış, nadir isimlerden birisidir, O.
15 yaşında kendisini devrimci bir hareketin içinde bulan, önce ortanın solu, ardından sosyal demokrasi mücadelesinde yer almış çok önemli bir isimdir, Mehmet Gümüşçü.
1977 yıllarda , “Su kullananın, toprak işleyenin”, “İnsanca ve hakça bir düzen” sloganı Türkiye’yi sosyal demokrasi düşüncesi ile tanıştıran Karaoğlan Bülent Ecevit’in en yakınında ki isim olmuştur, Mehmet Gümüşçü.
Bugün, Ankara’da ki ofisinde gelişmeleri yakından takip eden, eline aldığı kalemi ile hatıralarını ve Türkiye gerçeklerini kaleme alan bir yazardır artık..
Kayseri’de yerel basının en güçlü kalemlerinden birisi olduğunu, kaleme aldığı yazılarla kendi partisi tarafından bile topa tutulan, hatta, partisinden ihraç edilen bir gazetecidir, Mehmet Gümüşçü..
Gümüşçü’nin hukukçu, siyasetçi, yönetici yönünü çok iyi biliyordum, Gazetecilik yönünü bende yeni öğrendim.. O günlerde yazdığı kaleme aldığı makalelerini okuyunca, çok ama çok etkilendiğimi açıkça söylemeliyim.
1977’li yıllarda il başkanı ve milletvekili adayı olduğu günlerde, Şükrü Efe, CHP Gençlik Kolları Başkanı, bende Gençlik Kolları Ana Kademe Temsilcisi sıfatı ile il yönetim kurulunda birlikte görev yapmıştım.
Kararlı tavrı, tutarlı düşünceleri, barış ve özgürlükler adına verdiği mücadele, o günler insanların kolay kolay ortaya çıkamadığı, düşüncelerini açıkça anlatmaya cesaret edemediği dönemlerdi.
Elinden bırakmadığı kahverengiye çalan çantası ile Cumhuriyet Meydanı’ndan parti merkezine gelişini hatırlıyorum. Arkasında, kendisine gönül vermiş kalabalık bir gurupla birlikte il binasına girer, başkanlık masasının üzerine çantasını koyduktan sonra, insanların dertlerini, isteklerini, sorunlarını sabırla dinlerdi.
Sosyal Demokrasiyi sonuna kadar savunan Demokrat, laik, Atatürkçü, eşitlik ve özgürlüklerin, kardeşliğin, demokrasi savunucusu, savaşçı ruhu ile mücadeleden yılmayan bir siyasetçi kimliği vardı.
CHP’lilerin; hele hele CHP Kayseri Örgütü’nde görev alan ve gönül verenlerin Mehmet Gümüşçü’yü iyi tanımasını ve O’nun hatıralarını okuduktan sonra geçmişlerini çok daha iyi anlayacaklarını umuyorum.
Bütün bunları neden anlatıyorum.
Mehmet Gümüşçü, bütün Türkiye’de büyük yankı uyandıran, ancak, her nedense, Kayseri’de kimsenin farkına bile varmadığı önemli bir eser ortaya koydu.
Bu eserin adı, “Bir Örgüt Emekçisinin Anıları. 1950-80”
Kitabın kapağında bir fotoğraf yer alıyor. İsmet İnönü, Bülent Ecevit, Mehmet Gümüşçü ve o dönemin CHP İl Başkanı Hüseyin Saylan bir arada. Bu fotoğrafla ilgili anıyı ve ismet İnönü- Bülent Ecevit arasında geçen, ‘’Uyanık Kayserililer’’ diyaloğunu gülümseyerek okuyacaksınız..
Bu kitabı, Kayserili hemşerilerimizin mutlaka okumalarını tavsiye ederim.
1950’li yıllardan başlayarak, 1980’lere kadar Türk demokrasisinin geçirdiği süreci, aynı yıllarda Kayseri’de yaşanan sosyal, ekonomik ve siyasi olayları bütün çıplaklığı ile görebiliriniz..
Özellikle, bu dönemi yaşayan ve o günleri hatırlamak isteyen, hangi siyasi görüşten olursa olsun, herkesin okuması gereken bir kitap.
Mahal Yayınevi tarafından birkaç ay önce bastırılan bu biyografik kitabı okuduktan sonra, Demokrat Parti dönemi ile bugün yaşadıklarımız arasındaki inanılmaz benzerlikleri görünce şaşkına döneceksiniz.
Gazeteci Cihat Baban’ın, “Politika Galerisi” adlı kitabı ile Mehmet Gümüşcü’nün, “Bir Örgüt Emekçisinin Anıları” kitabı arasında inanılmaz bir benzerlik görüp, bugün yaşananları çok daha iyi anlayarak değerlendirme fırsatı bulacaksınız..
Türk Demokrasi tarihini bütün detaylarını ortaya koyan bu iki eser, sadece bir biyografi kitabı olmanın ötesinde cumhuriyet tarihimize ışık tutması açısından da büyük önem taşıyor.
Mehmet Gümüşçü, kitabını kaleme alırken sadece demokrasi tarihimiz açısından değil, 1950-80’li yıllar arasında Kayseri’de yaşanan tüm siyasi, toplumsal ve sosyal olayları da ele alarak şehrin sosyolojik yapısı hakkında da önemli fikirler veriyor.
Mehmet Gümüşçü, kitabına hayat hikayesini anlatarak başlıyor.
Ailesini, okul yıllarını, 15 yaşında başlayan siyasi mücadelesini, gençlik kollarından, il başkanlığına, il başkanlığından milletvekilliğine kadar tüm süreçleri, bütün gerçekliği ve içtenliği ile anlatıyor.
Gümüşçü, hatırladığı ilk seçimleri, 54 seçimlerini anlatırken, “Henüz 12 yaşındayım. Seçimlerde, CHP ve DP yarışıyor. Seçimleri, DP büyük bir farkla kazandı. O gün, içimde büyük bir acı duydum. Eve gelip, odaya kapandım, takımı maç kaybetmiş çocuklar gibi günlerce ağladığımı hatırlıyorum” diyor.
Kitapta, Bölükbaşı’nın siyasi başarıları, Kırşehir’in önce ilçe, ardından Nevşehir’e bağlanması gibi ilginç hikayeler de yer alıyor.
Turhan Feyzioğlu, Türk siyasi hayatına damgasını vurmuş önemli bir Kayserilidir.
57’li yıllarda Turhan Feyzioğlu, Ankara Siyasal Bilgiler Fakültesi’nde dekandır. Fakültenin “Forum” isimli dergisinde DP iktidarını eleştiren ağır yazılar kaleme almaktadır. Bunun üzerine, Feyzioğlu görevden alınır ve akademisyenlikten koparılır. Feyzioğlu, düşüncelerini savunmaya devam eder ve CHP’ye katılır.
Feyzioğlu, CHP’den kopana kadar Gümüşçü ile adeta et- tırnak gibi dayanışma içindedir. Feyzioğlu’nun çok sevdiği ve en güvendiği tek isim denecek kadar birbirlerine yakındırlar. CHP’den koptuğu güne kadar da beraberdir. Feyzioğlu’nun geri dönmesi için Zekeriya Kumaş ile verdikleri mücadeleyi anlatırken, ‘’Feyzioğlu parti kurunca bütün ipler koptu. Başaramadık. O günden sonra Feyzioğlu ile sadece selamlaştık’’ diye söz ediyor.
57 seçimlerinde Kayseri, daha çok Demokrat Parti eğilimindedir. CHP; Feyzioğlu’nun milletvekili seçilemeyeceği endişesi ile O’nu Sivas’tan aday gösterir ve böylece Feyzioğlu’nun TBMM’de yıllar sürecek olan siyasi hayatı başlar.
Kayseri Basını pek bilmez. Daha doğrusu, araştırıp öğrenmek istemez.
Kayseri Basını’na önemli hizmetler yapmış duayen isimleri vardır.
Mustafa Gümüşkaynak, Mahmut Sabah , Murat Taşkın gibi..
Günümüz genç gazetecileri, bu isimleri kısmen bilir, hatırlayamaz ya da duymamıştır bile...
Kayseri Basın tarihini araştıranlara, zaman zaman hatırlatma yaparım, ancak pek de önemsediklerini zannetmiyorum. Örneğin; Mustafa Nejat Çeven’i, Hasan Parkan’ı, Aydın Nisari’yi, Fahri İkiler’i, Güntaç Aktan’ı, Yüksel Solmazoğlu, Ataner Yüce ve daha niceleri…
Mehmet Gümüşçü’nin gazetecilik kimliğini bende yeni öğreniyorum.
Hem de, mükemmel bir okuldan yetişmiş bir gazeteci.
1960’lı yıllarda bir lise öğrencisi olmasına rağmen, kendi deyimi ile, “Siyasetle kalkıp, siyasetle yatan” Gümüşçü, aynı zamanda hemşerisi olan o yılların en önemli gazeteci ve yazarı Mustafa Nejat Çeven’in ofisine gidip gelmeye başlar. Çeven, “COP” adında siyasi bir gazete çıkarmakta, mizahi yazıları ile DP’lileri adeta ateşe tutmaktadır. Her türlü baskıya karşı direnen ve gazetesini çıkarmaya devam eden Çeven’i durdurmak için çeşitli yollar denenir. Günümüzde olduğu gibi ilanları kesilir, reklam verenler tehdit edilir.. Çeven, asla vazgeçmez.
Gazetecilik mesleğine hevesli olduğum günlerde kapısını çaldığım ilk kişi rahmetli Nejat Çeven olmuştu. O gün yaşadıklarımı ve aramızda geçen sohbeti asla unutamam.
Burada, Çeven’e yapılan ahlaksız bir teklifi ve yaşanan olayı günümüz genç gazetecilerine
kısaca aktarmak zorundayım. Zira, çok önemli.
Demokrat Partili Mustafa Kocabay, partiden aldığı destek ile, “Yeni Kayseri” adında bir gazete çıkarmaktadır.
Kocabay, tüm imkanlarına rağmen, kısıtlı imkanlarla “COP”u çıkartan Mustafa Nejat Çeven’i bir türlü alt edemez
Sonunda, ahlaksız bir yol bulunur..
Kocabay, aynı zamanda Erkiletli, Çeven’in hemşerisidir. Gümüşçü ile Çeven’in birlikte olduğu bir gün Çeven’in kapısını çalar. Hemşerisi olduğu için buyur eder ve sohbet başlar.
Kocabay, vakit geçirmeden konuya girmek ister,
‘’Bak Çeven, buraya hayırlı bir iş geldim. Seni fakirlikten kurtarıp, bir servet sahibi yapmak amacıyla geldim. Muhalefet yapmaktan vazgeç, tek isteğimiz bu. Sana tıkır tıkır çalışan dev bir matbaa kuralım, gazeteni de orada istediğin gibi çıkar. Devlet ihalelerinin tamamını da sana vereceğiz.” der.
Mustafa Çeven, gazetecilik ahlakını, dürüstlüğü ve halk için mücadele etmenin ne olduğunu çok iyi bilen bir gazetecidir. Davetsiz konuğunu alaysı bir tavırla dinler.,Bu teklif karşısında birden ciddileşir. Ve hiç tereddüt etmeden, “Sayın Kocabay, sen bana, sen olmayı teklif ediyorsun. Ben asla sen olamam. Evet, yoksulluğum doğru, Ama, aç değilim. Kendime ve inançlarıma saygım var. Kula kul olmayı insanlık haysiyeti ile bağdaştıramam. Haksıza, despota hıncım var. Bunlarla savaşmak bana yaşama sevinci veriyor. Cumhuriyet ile barışık bir yurttaş olmanın heyecanı ve sevinci içindeyim. Mekanımın küçük olduğuna bakıp beni satın almaya kalkmayın, buna ne paranız, ne gücünüz ne de iktidarınız” yeter” der ve ayağa kalkıp kapıyı gösterir.
Günümüzde de gazetecilerin bu tavır içinde olmalarını çok isterdim.
Maalesef, havuz medyası, yandaş medya derken kimliğimizi, ilkelerimizi çoktan kaybettik.
Ben, bu inançta olan kuşağın temsilcilerinden birisi olduğum için kendimi şanslı, sonsuz özgür ve mutlu hissediyorum.
Bu anekdotu buraya neden aldım.
Çünkü, dün yaşananlarla, bugün yaşananlar arasında zerre kadar fark yok. Yine, gazeteciler satın alınmaya çalışılıyor, susturuluyor, baskı ve sansür giderek artıyor ve halkın sesi kısılıyor.
Kayseri’de bir “Basın Müzesi” kurulması için çaba harcanıyor. . Acaba, müze çalışmalarında görev alan basın çalışanları, bu isimlere ulaşabildi mi? Yahut, bir iki satır haklarında bir şeyler karalandı mı? Bu müzede, Mehmet Gümüşçü, Nejat Çeven,Hasan Parkan, Ataner Yüce, Yüksel Solmazoğlu, Güntaç Aktan gibi isimler yer aldı mı? Merak ediyorum. 1957 seçimlerinden sonra İnönü’nün Kayseri’ye gelişi ve İnönü’yü taşıyan trenin Kayseri’ye girişinin yasaklandığı ve siyasi tarihimize “Yeşilhisar Olayları” olarak geçen bu olayları bütün detayları ile öğrenmek isterseniz, bu kitabı okumalısınız. 14 yaşında başlayan siyasi mücadele, 1960’lı yıllarda artık kimlik kazanmış, Mehmet Gümüşçü, 1960’da CHP İl Gençlik Kolları’nda görev almaya başlamış, 1 yıl sonra gençlik Kolları başkanı olmuştur. 1963’de, partideki görevleri yanında çeşitli sosyal kuruluşlarda ve derneklerde görev alır. Türk devrim Ocakları Kayseri Ocak Başkanı olur. 1968’de CHP merkez İlçe Başkanlığı’na seçilir
14 Ekim 1973 seçimlerine milletvekili adayı olarak katılır. Listenin 3. sırasında yer alır, seçilemez.
Bu seçimlerde, Adalet Partisi 3 milletvekili çıkarır. Selçuk İmamoğlu, Hayrettin Nakipoğlu, Kamil Özsarıyıldız milletvekili olur. CHP, o seçimlerde 2 milletvekili çıkarır. Mehmet Yüceler ve Tufan Doğan Avşargil, MSP’den Cemal Cebeci ve Güven Partisi’nden Turhan Feyzioğlu milletvekili seçilir.
Gümüşçü, az bir oyla milletvekili seçilemez. Ancak, bu seçimden sonra Mehmet Gümüşçü hep potansiyel milletvekili adayı olarak görülür. Bu nedenle de, Tufan Doğan Avşargil, Mehmet Yüceler ikilisi ile sık sık karşı karşıya kalır.
1976’da artık il başkanıdır. Partinin bütün kademelerinde görev alan Gümüşçü, güçlü tavrı, güvenilir kimliği ve enerjisi ile adım adım yükselir ve il başkanlığı görevine getirilir. 6 ay sonra yapılan kongrede, İl başkanlığına yeniden seçilir.
CHP, 1977 seçimlerine Bülent Ecevit’in rüzgarını arkasına alarak girer.
Aynı heyecan Kayseri’de de yaşanmaktadır. Ön seçimde sıralamaya girmek için müthiş bir rekabet yaşanmaktadır.
CHP’de sürpriz bir aday ortaya çıkar.
Gani Aşık, yurt dışında din görevlisi olarak çalışan bir imamdır. Türkiye’ye döner ve CHP’ye milletvekilli adayı olarak başvurur. CHP’liler şaşkındır. Hatta, bir din adamının CHP’den aday olması, ulusal gazetelere manşet olur.
O seçimleri bugün gibi hatırlıyorum.
Kayseri Haber Gazetesi’nde yazı işleri müdürüyüm. Patronumuz, Erdal Yeğenağa, CHP’li bir isimdi. CHP’nin önde gelen, kanaat önderlerinden, akil ve etkili isimlerinden birisiydi. Yönetim kurulu toplantıları dışında gazeteye pek gelmez, zaman zaman telefonla hal hatır sorardı.
Bir gün gazeteye geldi. Çay kahve ikramından sonra, “Üstün, seçimler geliyor. CHP’den de ilginç bir aday var. Bende kendisini destekliyorum. Yakında sizi ziyaret edecek. Kendisi bir din adamı. Adı Gani Aşık, iyi bir insan” dedi ve çayını dahi içmeden vedalaşarak gitti.
Aslında, bu ziyaret Erdal Yeğenağa’nın hiç tavrı değildi. Mesajını verip gitti.
Kayseri’de Gani Aşık’ın kim olduğunu, nereden geldiğini bilen tek kişi yoktu. Aradan birkaç gün geçti, Gani Aşık geldi, tanıştık, sohbet ettik ve siyasi düşüncelerinden, ülkenin içinde bulunduğu koşullardan söz ettik.
Mahcup, samimi, sade giyimli, sessiz ve yavaş konuşan bir kişiydi.
Din adamı olması ve açık bir şekilde kendisini ifade ediyor olması hoşumuza gitti. Ertesi günü gazetenin manşetini Gani Aşık kapladı.
“Din Adamı Gani Aşık, CHP’den aday oldu.”
Haberin yanına da ellerini dizlerinin arasına almış, mahcup haliyle kameraya poz veren bir fotoğraf koyduk.
Kayseri Haber, o günlerde tüm ulusal gazetelerden fazla satış yapan ve okunan yerel bir gazete. Kayseri’de nerede ise okumayan spor sayfasından Kayserispor’u takip etmeyen kimse yok gibi. 7’den 70’e tüm Kayserili Kayseri Haber okuyucusuydu.
Gani Aşık, bir anda Kayseri’nin en çok konuşulan ismi haline geldi. Kayseri’ye geldiği günlerde, sadece ailesi ve yakın çevresi tarafından tanınan Gani Aşık, bir anda Kayseri’nin en popüler ismi haline geldi. Herkes, Avrupa’dan gelip, CHP’den milletvekili adayı olan bu ismi merak ediyor, O’nu konuşuyordu.
Nitekim, yapılan ön seçimlerde listenin ilk sırasına oturdu ve milletvekili seçilerek TBMM’ye gitti.
77 seçimlerinde, CHP 3, Adalet Partisi 3, MHP 1 ve Güven Partisi 1 milletvekili çıkarmayı başardı. Gani Aşık, Mehmet Yüceler, Mehmet Gümüşçü CHP’den, Kemal Doğan, Şevket Doğan ve M. Zeki Okur Adalet Partisi’nden, Mehmet Doğan MHP’den ve Turhean Feyzioğlu CGP’sinden milletvekili seçildiler. CHP o yıllarda, Kayseri’de hep önde gidiyor, güçlü sağ partileri yerel seçimlerde hep geride bırakıyordu. Kısacası, CHP’nin her dönemde güçlü bir alt yapısı olmasına rağmen, bugün zar-zor bir milletvekili çıkarabilmektedir.
77 seçimlerinde, CHP’de kontenjan adayı gündeme geldi. Mehmet Gümüşcü’nün 4. Sıraya kaydırılması için bazı sendikacılar harekete geçer. DYF İş Sendikası Başkanı Mahmut Soysal’ın 3. Sıraya kontenjan konması istenir, ancak, sendikaların bu isteği karşılık bulmaz. Mahmut Soysal 4. sıraya konunca, Mehmet Gümüşçü’nün önündeki engel ortadan kalkmış olur.
Gümüşçü, milletvekilliği yanında, CHP Meclis Gurup Yönetim Kurulu Üyesi, Anayasa Komisyonu Üyesi, CHP Genel Yönetim Kurulu Üyesi olarak ta görev yapar.
Ve, 1980. Günlerden 12 Eylül.
Askeri darbe, tüm siyasi partileri kapatır ve başta Bülent Ecevit olmak üzere aralarında Mehmet Gümüşçü’nün de bulunduğu CHP Genel Merkez Yönetim Kurulu üyelerinin tamamına siyasi yasak getirilir. Demokratik rejime geçişten sonra, CHP’nin başına Deniz Baykal geçer ve ne kadar muhalifi varsa hepsini parti dışında bırakır.
Mehmet Gümüşçü, Baykal’ı eleştirirken, “12 Eylül yasakları kadar, Baykal’ın hizipçiliği de parti içinde sıkıntılara yol açtı. Evren’in verdiği 10 yıllık siyaset yasağı, Baykal döneminde, “Müebbete” çevrildi” derken, hem liderini ağır bir dille eleştiriyor, hem de
siyasi hayatının noktalandığı günü, bu sözlerle ifade etmeye çalışıyor.
Turhan Feyzioğlu ile yakınlığı, Ecevit ile olan dostluğu, İnönü’yü ziyareti ve daha sonra sık sık gerçekleşen görüşmeler, Kayseri’de büyük acılara yol açan TÖS olayları, demokrasi tarihimiz, Kayseri’de ki siyasi gelişmeler, en ince noktasına kadar bu kitapta yer almış. Hele hele, Doğu Perinçek ile olan arkadaşlığını, Perinçek- Gümüşçü arasında geçen diyalogları okuyup öğrendikçe çok ama çok şaşıracak, sonra gülümsemeye başlayacaksınız.
Niyazi Bahçecioğlu’nun bürosunu kullanırken nasıl kovulduğunu, kaymakamlıktan istifa edip Kayseri’de hukuk bürosu açan Galip Ulutürk’ün bürosuna nasıl sığındığını anlatırken, “Galip abi. Büro işlerini yönetti, ben siyaset yaptım. Kısaca söylemem gerekirse, geçimimizi Galip abi sağladı’’ diyerek vefa borcunu ödemeyi unutmuyor..
Mehmet Gümüşçü’yü bu kitabı kaleme aldığı, bir döneme ışık tuttuğu için kutluyor, teşekkür ediyorum. . Demokrasi tarihimize ve Kayseri siyasetine ışık tutacak önemli bir esere imza atmış.
Şimdi, “Kardeşim, ne kadar uzun bir yazı yazmışsın. Bu kadar sayfayı nasıl okuyacağız” diye soruyorsunuz.
Gümüşçü, yıllara sarkan bu biyografik ve siyasal anı kitabını 600 sayfaya sığdırmış.
Bu kitabı size anlatabilmek için, inanın bir 600 sayfa daha yazmak gerekiyor.
Oysa, ben birkaç satıra sığdırdım. Kitaptan haberiniz ola diye.
Olur ya, bir meraklısı okumak ister..
Saygılarımla…