Gece geç saatler, yeni güne dönmek üzere. Telefon uzun uzun çalıyor. Arayan kişi, bir süredir İstanbul’da bulunan arkadaşım Mimar Ahmet Öztürk. “Gece geç saatte araması için önemli bir neden vardır” diye telaşlanıyorum. Açıyorum, “Başın sağolsun” diyor. Şaşırıyorum. “Anladım, haberin yok. Recep Bulut’un mesajını görmedin mi?” diyor. Mesajı görmüştüm, ama gece yarısı mahmurluğu, üşenip okumamıştım..
“Hami bey vefat etmiş, çok üzgünüm” dedi. İşte, o an, gece karanlığı birden bire zifiri bir karanlığa dönüştü. Bilgisayarın ekranı kapkaranlık oldu. Ne kadar sesiz kaldım bilemiyorum ama, İstanbul’dan arayan dostum Mimar Ahmet Öztürk, benim sessizliğim üzerine çoktan telefonu kapatmıştı bile..
Hami abi, son yıllarda spordan siyasete, tv yorumculuğundan-yazarlığa geniş bir yelpazede çok önemli görevler üslenmişti. Asıl mesleği Elektirik Mühendisi olmasına rağmen kimse onu bu kimliği ile tanımadı. ANAP İl Başkanlığı dönemindeki sempatik yüzü ile klasik siyasetçi tipini değiştiren adam olarak Kayserililer tarafından çok sevildi. MHP, CHP, DYP İl Başkanları ile yan yana gelip şehrin sorunlarına çözüm arayan kişi oldu. ANAP İl Başkanı idi ama, o diğer partilerin, herkesin İl Başkanı gibiydi. Siyasi görüşü ne olursa olsun herkesle konuştu, dertleşti, birlikte yürüdü, o dürüst duruşu ile herkesin güvenini kazandı. Siyaseti pek sevdi denemez.
ANAP’ın en popüler günlerinde, her imkana sahipken, asla yoldan çıkmadı, kimse de O’nu doğru bildiği yoldan saptırmadı. TBMM’nin kapısı sonuna kadar açıkken, milletvekili olmayı aklından bile geçirmedi. Siyaset sahnesinden sessizce uzaklaştı. Haksızlığa, yolsuzluğa dayanamazdı. Sesini yükseltir, yükseltir, en sert şekilde karşı çıkardı. Siyaseti bıraktı, aynı dönem farklı partilerde İl başkanlığı yapan iki arkadaşı ile birlikte tv programları yapmaya başladı. Ekrandan sert eleştiriler yaptı. Bazıları bundan çok rahatsız oldu. Baskı altında kaldı. Yılmadı, devam etti. Yakınları, “Ne olur yapma, konuşma, yazma” dediler. Baskıyı artırdılar, vazgeçmedi.
ANAP İl Başkanlığı yapmış olmasına rağmen, sosyal demokrat bir düşünce yapısına sahipti. Köşe yazıları yazmaya başladığı günlerde, sık sık bir araya gelir, düşüncelerimi sorar, yazılarına gelen tepkileri anlatır, zaman zaman yazıp yazmamak konusundaki tereddütlerini dile getirirdi. Yoğun baskı altında kaldığı günlerde, yazar olmanın, gazeteci olmanın zorluklarını uzun uzun tartışır, bir gazetecinin yazıları ile topluma neler kazandırabileceğini, neleri yapabileceğini konuşurduk, Rahatlar, muhalif sesini daha gür çıkarmaya başlardı. Gazetelerde yayınlanan köşe yazıları, geniş kitlelerce okunmaya başladı. Öylesine güçlü muhalefet yapıyordu ki, okuyucu-takipçi sayısı katlayarak arttı. Kayseri’nin en bilinen köşe yazarlarından birisi oldu. Bu yükselişte, sohbetlerimizin büyük etkisi olduğunu düşünüyor, kendime de bir pay çıkarıyorum. Baskılara dayanamaz hale geldiği günlerde, neden yazmaya devam etmesi gerektiğini, düşüncelerine pranga vurmaması ve kendi kendine sansür uygulayıp, sesini kıstığı an, toplumun nelerden yoksun kalacağını anlatmaya çalışırdım. Günün ardından yazdığı yazıları okuduğumda, içinde yanan ateşin nasıl harlandığını görürdüm.
Kurucusu olduğum Kayseri B. Gazeteciler Cemiyeti’ne üye olması için teklif götürdüğüm gün, çok sevinmişti. Üyeliği gerçekleştiği gün, “Artık, bende gazeteciyim, En çok sevdiğim kimliğim bu olacak” demişti. Derneğin Yönetim Kurulu Üyeliğine, ardından başkan yardımcılığına kadar yürüdü. Cemiyetin düzenlediği, iki söyleşi programa konuşmacı olarak davet ettiğimde, ne kadar mutlu olduğu gözlerinden okunuyordu. “Anadolu’da köşe yazarı olmak, Demokrasi, Basın Özgürlüğü” konusunda, Kadir Dayıoğlu ile birlikte ne güzel konuşmalar yapmışlardı.
Pandemi döneminde, zaman zaman ağır sağlık sorunları yaşadı. Telefonla aradı, tıp fakültesi hastanesinde tedavi olmak istediğini söyledi. Daha önce de, kalp sorunu yaşamış, yanılmıyorsam, açık kalp ameliyatı olmuştu. Bu yüzden hastane, doktor seçimi konusunda çok hassastı. Kendisi için randevu ayarladım. Doktoru ile buluştu, uzun uzun görüşmelerden sonra operasyon kararı aldı. Çok başarılı bir operasyon sonucu sağlığına kavuştu. Ancak, yaş ilerledikçe, bünye zayıf düştü. Son bir kaç aydan beri sokağa hiç çıkmıyor, ev de istirahat ediyordu. O kadar seviliyordu ki, dostları akın akın evine gidip ziyaret ediyor, moral veriyorlardı.
Gazetelerde yayınlanan yazılarını, “Şehrin Sesi” adlı bir kitapta topladı. Çok beğenildi, bıkmadan usanmadan dostları için imzaladı, tek tek ulaştırdı. Kitap elime geçer geçmez okumaya başladım, soluksuz iki günde bitirdim. Ardından, bir eleştiri yazısı kaleme aldım ve mesaj olarak gönderdim. O kadar mutlu olmuştu ki, aradı, saatlerce teşekkür etti. Hami abi, artık bir yazardı. Mutluydu, insanların sorunlarını dile getirirken, haksızlıklara karşı sesini yükseltirken, doğruları ararken, şehre kattığı değerleri hissettikçe mutluluğunu katlıyordu. Çok iyi bir dosttu. Çok iyi bir insandı. Ülkesini ve tüm insanları sevecek kadar büyük bir yüreği vardı. Ani vefatı, bu şehir ve bu şehrin insanları için büyük kayıp.
Hami abi, bizleri bırakıp giderken, bu dünyada görevini layıkıyla yapmış bir insanın mutluluğu ve huzuru içinde gittiğini çok iyi biliyorum. Rahmet diliyorum, huzur içinde uyu.. Manevi huzurunda her zaman saygıyla eğilecek ve seni unutmayacağız.