Emekli Prof. Dr. Süreyya Beyzadeoğlu, “Leylalar Ah Leylalar” şiirime, “Canıma can kattın, sağ olasın. Sevgiler’ diye derin anlamı olan bir not düşmüş. Aslında bu şiiri yazarken, nasıl oldu bilmiyorum, bir çırpıda oluştu bu mısralar. Burada; hemen aklıma “Şiir nasıl yazılır?” diye bir düşüne geldi, okuyucularımla bunu paylaşayım istedim:
Bazen dinlenmek üzere kanepeye uzanırım, ama sürekli aklım yeni şeylerin peşindedir. Birden bu şiirin ilk mısraları geldi: ”Herkesin gönlünde bir leyla vardır. / Her gönül bir çöldür Leyla uğruna!/
Leylalar gönülde rüyan kadardır, / Fırtınası eser her gün bağrına!” Hemen toparlandım, bilgisayarın başına geçtim devamını bir çırpıda yazıverdim. Yazarken de herhangi bir şiire hayat verecek bir tavrı yansıtmayı düşünmedim. Çünkü, içimde bu alanda oluşan duygular beni bu şiirin peşinden sürükledi:
Evlisiniz, çoluk çocuğa karışmışsınız, hatta torunlarınızdan torunlarınız bile vardır. Ama “Leyla” imajı duygularınızın önemli örsü olarak hep ruhunuzu okşar. Buradaki Leyla, elbette yeni birisine âşık olmak anlamında değildir. Eşiniz de bir Leyla’dır, çocuklarınız, hatta torunlarınız da. Esas olan Leyla kültüründeki Mecnun gibi Leyla’yı bulduğunda, arayışının kapısını başka ufuklara açarak aradığı Leyla’nın bu olmadığının farkına varabilmektir.
Aşk bakracını Sevda kuyusuna daldıran her insan, bakracı boş çıkarınca, onun bir deli boşluk olduğu vehmine kapılır. Arkasından, dünyevileşen aşk derdinden kurtulursa; aşkı, ateşte pişmek olarak görüp, orada kendi kendini aşarak gerçek vuslata ulaşmak kadar heyecan verici ne olabilir?
Şiirin yorumu bizi çok değişik ufuklara götürebilir. Ancak ben böyle bir şiiri on dakika içerisinde nasıl yazdım ve hemen yayına koydum? Odan kısaca söz edeyim:
Bu şiir, şairin toplum içerisinde gizli gözlem duygularıyla hayata bakışının bir yansımasıdır. Toplum öylesine örselenip bozulmuş ki, her sokak başında, her parkta, insanları sahte Mecnun ve sahte Leylaların umursamaz tavırlarıyla yüz yüze getirir. Bendeki bu meseleye olumsuz bakışın arkasında bu çözülme vardır. Bunun içinde biz hep gerçek Mecnun ve gerçek Leyla izinin hasreti içindeyiz.
Sonra, meseleye sadece biyolojik bir obje olarak da bakmamak lazım! Bir insanın işine, mesleğine Mecnunca tutkusu varsa bu defa onun Leylası maddi unsurlardan da oluşabilir. Hele günümüzde para tutkusu birçok insanı Mecnuna çevirmiyor mu? Onun Leylası cüzdanına hapsedeceği paralar olamaz mı?
Ve bir sosyal buhranın getirdiği kahroluşun mısraları dökülür son olarak: “Sadakatin yoksa senin bu yolda, / Çöller derman olmaz gönül ağrına!”
Rahmetli Cüneyt Arkın, “Gençler çabuk âşık olup, çabuk ayrılıyorlar”, demişti. Hani halk tabiridir ya: ”Acele işe şeytan karışır” diye. Çünkü aşk aceleye gelmez. Aşk Mecnun gibi, çöle tahammül, ona sabır ve ısrar ister. Hatta bulduğuna da sevindirmez!