Azze El Savi, Mısır’da Ayn Şems Üniversi-tesi’nin Türkoloji bölümünde edebiyat hocasıdır. Doçentlik tezi olarak Necip Fazıl’ı çalışmaya karar vermiş ve bunun için Türkiye’ye gelmiş. Bir gün İstanbul’dan Rahmetli Mustafa Miyasoğlu dostum aradı, El Savi’nin Üstad hakkında önemli belgelere sahip olan Bekir Oğuzbaşaran ile benimle görüşmek için Kayseri’ye geleceğinden söz etti. Kendisine memnun olacağımızı ve gereken yardımı yapacağımızı söyledim. 1980’learin başında bir kış günü geldi.
Oturup saatlerce sohbet ettik. biliyordum, Kendisine sormadan edemedim:
“Azze Hanım, Nasır döneminden başlayarak Mısır’da sadece Nazım Hikmet ile Aziz Nesin tanıtılmış ve bunların eserleri basılıp satılmıştır. Nasıl oldu da siz Necip Fazıl’ı aldınız?”
Cevabı anlamlıydı:
“Muhsin Bey, söylediğiniz maalesef doğru. Ancak Mısır artık bu kısır döngü içerisinde kala-mazdı. Necip Fazıl sadece Türkiye’nin değil, bütün İslam Âleminin yüzakı bir şairdir. Mısırlı onu tanı-malıydı. Bu yüzden ben bu işi üstlendim.”
Sadece Necip Fazıl’la kalınmamasını, öm-rünün önemli bir bölümünü Mısır’da geçiren Meh-met Akif’in de gündeme alınmasını, hatta Yahya Kemal’in, hatta birçok şairimizin de Mısırlılar tarafından tanınmasında fayda olduğun söyledim:
“Bizim İslami edebiyatımız bütün İslam dünyasının ortak dili halindedir. Biz, sadece Türki-ye için yazıp uğraşmıyoruz. Geç kalınmış bir baş-langıç umarım, sizden sonra bunun arkası gelir.”
“Evet öyle, sözünü ettiğiniz şairleri tanımaya başladık ve ufkumuz genişledi. Biz, aynı inancın birer parçasıyız, kardeşiz, acılarımız ve sevinçlerimiz bir olmalıdır. Ben Türkiye’ye geldikten sonra çok büyük bir gecikmenin hüznünü yaşadım. Siyasetçiler ellerini kültürün üzerinden çekseler birçok meselemiz halledilecektir.”
Bunları söylerken gözlerinden süzülen yaş-ları siliyordu. Kendisini uğurladıktan sonra adresine çıkardığım Küçük Dergi’yi gönderdim. Bana yazdığı kısa mektubunda şöyle diyordu:
“Müslüman Kardeşim Muhsin İlyas Bey,
Size çok selam gönderirim. Size sıhhat ve afiyet dilerim. Derginizi aldım. Size çok teşekkür ederim. Kelime kelime dikkatle okuyup çok tesir ettim. Çünkü İslam Kardeşliğini kuvvetli hissettim. Sağ olun, çok selam, eşinize ve kızlarınıza ve hep kardeşlere. Kız kardeşiniz Azze El Savi İstanbul-18.2.1983”
Bir zamanlar Osmanlı toprağı olan Mısır’ı İngilizlerin işgali, onları sadece Osmanlı’dan değil, kendi değerlerinden de kopardı. Hani ‘yağmurdan kaçarken doluya tutulma’ olayı var ya; Nasır Ba-tı’dan uzaklaşmak için gidip Rusların boyunduruğu altına girdi ve varlıklarının devamını Türk düşmanlığı üzerine bina etti. Tabii emperyalizmin acımasız dişleri arasında sömürüldüklerini fark edemediler. Umarız Azze El Savi kardeşimizin gözyaşları geçmişin bu ihanet tortusunu üzerlerinden kaldırır. Buna Mısır’ın o kadar ihtiyacı var ki!