İngilizler, 1710 yılında Türkiye’ye gönderdiği bir ajanı na şu talimatı veriyor: "Biz bir deniz ülkesiyiz, adımız ise Üzerinde Güneş Batmayan Britanya İmparatorluğu’dur. Bu durumumuzu koruyabilmemiz için Osmanlı’nın yok edilmesi gerekiyor. Bunun için çalışacaksınız, şimdi o topraklarda 5 bin ajanımız var, bunu kısa zamanda 100 bine çıkaracağız”
18. Asrın başında başlatılan bu yıkım projesi İngiliz nesillerinde elden ele devam ettirilerek bugünlere gelindi. Çanakkale Boğazını 400 gemiyle kapatıp İstanbul’u tarumar etmek istemelerinin sebebi buydu. Bunu başaramadılar ama vaz geçmediler1918'de yeniden İstanbul'u işgal girişiminde bulundular.
İşin ıstırap veren tarafına bakınız ki, İstanbul gibi bir şehrin yönetimini üstlenen adam, şehir insanı karla boğuşurken İngiliz elçisiyle balık ziyafetine gidiyor ve kendisine yapılan eleştirilere de, “Bu görüşme karla mücadeleden daha önemlidir”, diyebiliyor.Bunu da çevresindeki yoldaş takımı ses çıkarmıyor.
Önemi nedir, Çanakkale savaşlarında 250 bine yakın insanımıza kıyan saldırgan zihniyetin değişmeyen ihtirasına bu merhamet ve İslam şehrini satmak mıydı?
Demek ki, zaman değişse de esarete teslim olma zihniyeti değişmiyor. İngiliz Muhipler (İngilizi sevenler) Cemiyeti’nin kirli ayak izlerini İstanbul’a taşıyanlar utanacaklar mı acaba? Anlaşılan bir asır önce İngiliz Elçisinin faytonuna at gibi koşularak taşıyan kölelerin çocukları hala varlığını sürdürmektedir.