İngiltere’de 2 milyon yaşlı çift evlerinde yalnız yaşıyor. Batı, bu yaşlılar, gençlik dönemindeki savurganlığına bu bedeli ödediklerinin farkında değiller. 18 yaşına gelmiş bir gencin evini terk etmesi sonucu aileler yalnızlık felaketine sürükleniyor, bu da böyle bir buhranı doğuruyor. Giderek yaşlanan nüfusları, gelecekte Batı ülkelerini neredeyse bir yaşlılar kreşine dönüştürecek. Buna zemini kendileri hazırlıyor, üzülmek de çözüm değil.
Giderek bizde de buna doğru bir yönelme var. Şimdi, yaygın olmamakla beraber, paralı bakımevleri bir ticari sektör olarak öne çıkmaya başladı. Belki tek şansımız, bizim çocuklarımız ayrı evlere çıksalar da anne ve babalarına karşı koruma yükümlülüğünü kaybetmiyorlar.
Bugün Batı’da evinde tek başına ölüp ve cesedi kokunca komşunun haberi olan yaşlı tablosu bizde pek yoktur. Ancak, gidişin ona doğru olmayacağı düşünülebilir mi? Modernleşme dediğimiz bir sosyal şizofreni, gelecekte böyle fotoğrafları da bizim önümüze getirebilecektir.
Bizi tarihimiz boyunca güçlü kılan sarsılmaz aile bağlarımızdı. Bunun zayıflatılması, karşımızdakilerin kaderine bizleri sürükleyebilir. Geç kalmadan bu yönde çözüm politikaları oluşturulması gerekir.
Bakınız, bir dostum, yaşlı annesini bakımevine göndermiş. Bunu söyleyince, “Yanlış yapmışsın, o hanımefendi seni bu günlere taşıyan bir sevgi ve merhamet abidesiydi, anne fedakarlığına karşı bunu yapmamalıydın”, dediğimde, “Ne yapayım, yaşlandı, biraz huysuzlaştı, hanım kabullenmedi”, diye gerekçe söyledi. “Bak dedim, yarın sen ve hanım da yaşlandığı zaman çocukların sizleri de aynı yola sürükleyecekler, çünkü sen bu davranışınla yanlışına meşruiyet kazandırmış oluyor ve şimdiden gelecekteki kaderin için onlara kapı açmış olma durumuna düşüyorsun”, uyarısında bulundum. Kafasını önüne yıktı, “Haklısın”, demekle yetindi.
Modernleşme tutkusu, sorumsuzluk gibi bir belayı ayak bağı haline getiriyor. Bugün Batı’nın sürüklendiği bu bataklığa yarın bizi de çekecek bir umursamazlık içinde olmamalıyız.
Yaşlılarımız bizim rahmet abidelerimizdir!